15 yaşımda evlendirdiler beni, köyün en zenginlerinin oğluymuş rahat etmişim, evlendiğim gün geldiğimizde biz ne dersek onu yapacaksın bizden habersiz kapıya bile çıkmayacaksın demeye. Herkes iki günde kayınpederimi memnun etmek mümkün değildi, herseye kızarırdı yemeği beğenmeyince sofrayı bile devirdigi olmuştu. Bir süre sonra kaynanam vefat edince kayınpederim aniden bana iyi davranmaya başladı, kocam denilen sünepe adamın babasının ağzına bakmak ne emretse onu yapmak istedi. Ben hizmetçiden başka bisey değildim ama eskisi gibi azar işitmiyordum daha rahattım. Kayınpederimin bana iyi davranışlarına sevinsemde ülkede bir korku bir huzursuzluk mevcut olduğundan bu değişikliklerin olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Kocam hergün erken gelirdi eve ama o gün gelmedi. Çok tedirgin olmuştum bi süre sonra içerden Kayınpederimin sesi geldi beni çağırıyordu istemeye istemeye gitti odanın kayıtlı kocan bikac saat gelmeyecek gel yanıma otur dedi..
15 yaşındaydım. Ne olduğunu anlayamadan gelinliği giydirip evlendirdiler beni. “Köyün en zenginlerinin oğlu” dediler. “Rahat edersin.” Ama rahat bir lokma ekmek gibi ulaşmak benim için oldu. Evlendiğim gün başlayan o baskı, o söylenen cümlelerin sesimde çınlıyor: "Biz ne dersek onu yapacaksın. Bizden habersiz kapıya bile çıkmayacaksın." Eşimse, ne diyeyim, babasının gölgesinden çıkamayan, iki lafı bir araya getiremeyen dava açıldı. Sanki o da evliliğin ne anlama geldiğini gösteriyor. Ben hizmetçiydim; Evin yapan, kimsenin memnun edemediği bir gölge. En zor olanı ise kayınpederimdi. İsteği kızarır, bağırır, çağırırdı. Hatta bir gün yemeğini beğenmedi diye sofrayı devirmişti. O an içeride bir şey kırıldı ama sustum. Çünkü ses çıkarırsam, içeriğin geliri, içeriği. Sonra… Kayınvalidem vefat etti
Ardından kayınpederimin bana olan tutumu değişmeye başladı. Bağırsak artık yoktu, terslemiyordu, hatta bazen “ellerine sağlıksız” bile diyordu. Bu yumuşama beni şaşırtmıştı. İçimden bir ses bu ani korunmamayı söylüyordu. Çünkü bu evde kimse karşılıksız iyi davranmazdı. O gün kocam eve gelmemişti. Saatin çalıştırılmasındaki huzursuzluk büyüdü. Daha sonra hastanın kayınpederimin sesi geldi: “Gelişmesi, bir şey konuşacağız.” Ayaklarım geri geri gittim ama mecbur kaldım. Kapıyı değiştirir, o köhnenin içine yayılır. Loş ışık, yanan soba ve yerde bir masa. Kayınpederim, gözünden ayrılmaktan görünüyordu. "Kocan birkaç saat gelmeyecek. Gel otur" dedi. İçimdeki korkuyu bastırarak oturdum. Niyetinin ne olacağının garantisi. Ama cümlelere başladıkça, yaşamın en büyük şaşkınlıklarının izleri. “Ben bu evi bırakıyorum.” “Ne demek istiyorsun?” şaşkınlıkla dedim.
"Bu evde artık senden başka aklı başında biri kalmadı. Eşim gittiten sonra, senin gözlerinin içine ilk kez başka şekilde baktım. Hep hizmet ettin, sabrettin, hiç isyan etmedi. Oğlum bile senin kadar sorumluluğunu alamadı. O yüzden karar verdim: bu evi sana bırakıyorum." “Ben… Anlamadım…” “Her şey senin olacak. Ama tek bir şartla...
Durdum. Şart her zaman olurdu. "Bu evi bir sevgi yuvasına çevirin. Artık korkunun değil, huzurun olduğu bir yer olsun. Oğluma da kendine de yeni bir hayat kur. Kendine güven. Çünkü senden başka kimse bunu yapamaz." Kayınpederim… Sanki başka bir insana dönüşmüştü. geçmişteki öfkesinden, bağırışlarından eser yoktu. Ağzından çıkan kelime, buz gibi içime işlemişti. O gün, kayınpederimin söyledikleriyle bir karar aldım. Hayatımı değiştirecektim...
Değişimin İlk Günleri Ertesi gün geldiğinde, kayınpederi köyde kalmıştı. Bir mektup bırakmıştı, içinde bana yazan vasiyet: “Bu evin hanımı artık sensin. Oğlum, sana emanet.” Eşim önce sinirlendi, sonra çaresizce sustu. Çünkü ne mal varlığı, ne tarla, ne hayvan – hiçbir şey onun üzerine değildi. Ama içten içe, bana güvenmeye başladı. Ben değiştikçe o da değişti. Artık bana danışılıyor, işlere karışmıyor, çocuk gibi davranmıyordu. Evimizin kapısını ilk kez kendimiz seçeriz. Bahçeye ilk defa kendi isteğimle çiçek ektim. Komşu kadınları çağırıp oturduk, güldük, konuştuk. Ben artık yalnız değilim. Yıllar Sonra: Yeni Bir Başlangıç Aradan yıllar geçti. O ev, köyün huzur evi gibi olmuştu. Kadınlar dertleşmek için bana gelirdi. Genç kızlar “abla sen nasıl dayanmışsın, biz de direnelim” derdi. Eşim, köy okuluna gönüllü yardım sağlıyor. Birlikte köyde kız koruyucu okuması için kampanya başlatıldı. Artık ben bir “gelin” değil, bir “öncü”ydüm. Kayınpederimden kalan o yük, sürekli bana bir güç verdi. Başta beni ezen o ev, şimdi özgür yaralarını sardığı bir yuva olmuştu. Bir gün küçük bir kız çocuğu yanıma gelip sordu: “Teyze, sen hiç korkmazsın?” Gülümsedim. "Çok korktum. Ama korkunun üzerine gidince, arkası hep cesaret oluyormuş." SONUÇ: KADINLARIN GÜCÜNÜ KÜÇÜMSEMEYİN Bu hikaye yalnızca benim değil, güzel kadının hikayesidir. Baskıyla, korkuyla, yok sayılarak büyüyen ama içindeki ışığı söndüren kadınların. Unutmayın, bir kadının sesi kısılsa da performansı devam eder. Ve bir gün o yürek, bütün bir köyü değiştirir.